USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ADIM SÜHEYLA

30-05-2023

Siz hiç derbeder gördünüz mü?

Deli divane, kendini arayan ve bir türlü bulamayan derbederlerden bahsediyorum.

Dünyanın debdebesinde savrulup öylece bir yere konmuş derbederler.

İşte ben onlardan biriydim.

Adım Süheyla.

Ama ismi gibi yumuşak huylu, sakin, sessiz olmayı bir türlü başaramamış Süheyla.

Çok küçük yaşta başlamıştı savaşım. Süheyla’nın herkes gibi biri olması için dört bir yandan müdahale ve mücadele vardı. O yaşlarda anlam veremediğim müdahaleler, sesler, eleştiriler, zaman zaman azarlamalar bitmek bilmeyen bir kabusa dönüşmüştü benim için.

Bu fısıltıları susturmak ya da başa çıkmak mümkün değildi. Bu yüzden duymamak için uzaklaşmayı, kendimle kalmayı tercih ederdim. Belki de başka seçeneğim kalmamıştı o zamanlar.

Fakat yıllarca içimde bir yerde bana seslenen başka bir Süheyla ile daha yaşamımı sürdürmek zorunda kaldım.

Bu Süheyla gayet yumuşak huylu, sakin, olgun, aklı başındaydı ki; çocukluğum da, gençliğim de aklı başında insanlardan duyduğum sesleri, o fısıldamayı görev edinmişti.

Ama o hiç susmadan fısıldıyordu ve ondan uzaklaşmanın bir yolu da yoktu.

Bazen duymamak için uyuyor, müzik dinliyor, kitap okuyor, gürültülü ortamlarda vakit geçiriyordum.

Ama o her zaman geri geliyor, beni yavaşlatıyor, düşündürüyordu.

Geçmişin yüküyle dolu bir düşman sesi gibiydi.

Zamanla o sesi o kadar benimsemiştim ki istenildiği gibi biri olmak için özel bir çabayla tutundum hayata.

Benim hayattan ne istediğimin ya da ne verebileceğimin önemi yoktu. Bu şekilde daha mutlu olacağıma inanmıştım belki de inandırılmıştım.

İçimdeki Süheyla. Nerden gelmişti? Ne zaman gelmişti? Neden gelmesine izin vermiştim?

45 yaşımda hala kendimi arıyordum sisli düşüncelerimde.

Bu düşüncelerle boğuşurken kliniğe geldiğimi fark etmemişim. Gizemli motiflerle işlenmiş, galiba meşe ağacından yapılmış, hardal renkli kapının önündeyim. Kapının üzerindeki motifler de zihnimin oyunu mudur bilmem ama bana uzanan el işlemeleri vardı sanki.

İçeri doğru adım atarken sırtımdaki koca küfeyi daha önce hiç bu kadar ağır hissetmemiştim.

Agah Bey beni ayakta karşıladı. Onlarca insanın derdi yüklenmişti sanki Agah Beyin yüzüne. Derin çizgileri ve sanki kederden siyaha çalmış kapkara gözleri vardı.

Oturmam için, deri kaplamalı eskimiş kahverengi koltuğu gösterdi.

“Buyurun, sizi dinliyorum” dedi.

Ne anlatacağımı nereden başlayacağımı bile bilmiyordum.

Sanki boğazımda düğüm düğüm olmuş zift parçaları vardı.

Kendi iç dünyasına hapsolan, her susturulduğunda biraz daha küçülen insanlarla dolu bir dünya düşünün. Sessizlikleriyle boğuşurken, içlerinde büyüyen bir iç ses, büyük bir güç haline geliyor.

Ben de içimdeki o sesleri oracığa kusarcasına hıçkırıklarla haykırmaya başladım.

Sanki tüm sesleri daha da cılız bırakmak için bedenim yarışa girmişti.

Her haykırışım kanayan yarama merhem oluyordu.

Haykırdıkça o seslerin bana ait olmadığını, geçmişin zihnimdeki acımasız saldırısı olduğunu fark ettim.

Gözyaşlarım aktıkça nerden geldiğini bilmediğim o Süheyla yıkandı, paklandı.

Ben kendime döndükçe Süheyla bana müttefik oldu.

Artık onu susturmaya çalışmıyor bana olan ihtiyacına kulak vermeyi öğreniyordum.

Haykırışlar yerini sükûnete, suçlamak yerini kabule, şüphe yerini güvene,  öfke ise yerini sevgiye bıraktı.

Günler geçtikçe daha sıkı tutunuyordum kendime.

Geçmişin gölgesinden sıyrılınca güneş yüzünü göstermeye azmediyordu.

Bugün Agah Beyi son kez ziyarete gittim. Ayrılırken şöyle bir kapıya ilişti gözlerim yeniden.

Silme kemerle çevrili nişler içinde ki hayat ağacı motiflerini görüyordum bu kez. Bana “Kendine köklen” diyordu adeta.

İçimdeki gücü fark edince kendime olan inancım ve sadakatim bütün bedenime yayıldı.

Ve kendime bir söz verdim “Kendi hayatımın kahramanı olacağım”.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?