USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

12. DAİRE

11-05-2023

Ölümün rengi, şekli, tadı yoktur ama bir kokusu vardır. Ve en lüks, en can alıcı parfümden bile keskin ve kalıcıdır.

Bir ölüm başlar ve bir koku yayılır.

“Zeliha hanım; elit bir semtte lüks bir apartman dairesinin 4. Katında 12 numaralı dairede yaşayan iki çocuklu mütevazıi bir ev hanımıydı. Tek dünyası eşi ve çocuklarıydı. Günleri elinde örgü şişi ile yemek yapma, Kuran-ı Kerim okuma arasında geçer giderdi.

Ahmet bey ise özel bir hastanenin en gözde doktorlarındandı. Güvenilir ve dürüstlüğünün yanısıra alçak gönüllü ve cömertliğiyle vefalı dostluklar kurmuştu. Ailesine karşı son derece ilgili bir beyefendi idi.  Eşi ile aralarında hayranlık uyandıracak bir muhabbet vardı.

İlk görüşte tutulmuştu Ahmet bey. İmrenilecek bir düğünle birleştirmişlerdi dünyalarını. Ahmet bey gözünden sakınırdı Zeliha hanımı.

Çocuklar huzurlu bir yuvada yaşamanın mutluluğu ve güveniyle büyüyorlardı. Hayat sakin ve olağan haliyle akıp gidiyordu.

Cennetten bir bahçede yaşıyor gibiydiler sanki. Dünyada ki saadeti yakaladıkları, gülümsediklerinde kırışan göz kenarlarından belliydi.

Ta ki o gün gelip çatana kadar. Alelacele hastaneye kaldırılmıştı Ahmet bey. Bir gün iki gün bir hafta iki hafta… Beklemek ama nasıl beklemek. Dünyanın başka bir yüzüyle tanışacaklarını hissetmişti sanki Zeliha hanım. Yemek yiyemiyor, uyku uyuyamıyordu. Çocuklar her şeyden habersiz oyuncak bebeklerini uyutuyorlardı!

Neyse ki doktorlar meslektaşlarının yaşam belirtisi gösterdiğini söyleyince Zeliha hanım rahat bir uyku çekmeye niyetlenmişti. İşte tam da o gece yarısı uykusundan uyandırıldı Zeliha hanım. Gelen koku hiç hoşuna gitmemişti. Burnunun direği sızlamıştı kokunun ağırlığından. Feryad figan… Dönüm noktasıydı onun için. Kendini toparlayamıyor ve inanmakta güçlük çekiyordu. Nerde diyordu, nerde Ahmedim.

Eşi yoktu artık ve hiçbir şey  eskisi gibi olmayacaktı. Dağ oldu, anne oldu, baba oldu, sıcacık yuva oldu çocuklarına.

Ahmed bey kendini öyle sevdirmişti ki hayır dualarla uğurlandı. Cenaze bitti ve herkes evine dağıldı işte o an ölüm gerçekliğini daha da derinden hissettirdi. Çünkü ölüm kokusu 12. dairedeki duvarlara, kanepelere, eşyalara, fotoğraflara, boğazlarından geçecek olan yemeğe, uykuya sindi. Herkes yuvasına dağılmışken o yuva artık ölüm kokuyordu. Öyle derin, öyle mahzun, öyle yetim, öyle öksüz, öyle buruk. Ve yavaş yavaş değil bir anda sarmaladı o koku tüm dünyalarını. Bir anda büyüdüler, bir anda kamburlaştılar, bir anda kalktılar yeniden. Her gün aynı odun parçaları ile yanan soba artık ısıtmıyordu. Çocuklar artık oyuncaklarını uyutmak bile istemiyordu, akşam yemeklerinde ki sessizlik geceden bile daha karanlıktı. Kapı zilinin sesi bile ağıt geliyordu onlara.

Çaresizlik içinde sığındığı yer, yine elindeki mavi kapaklı Kuran-ı Kerim oldu Zeliha hanımın.

Ahmed bey toprak oldu, evdekiler toprak kokusuna yabancılaştı.

Aklın alamayacağı, yüreğin kaldıramayacağı bir gerçek olduğunu sadece imanı ile farkettifark etti Zeliha hanım.

Ölüm kokan evleri daha önünden geçerken hissetmeye başladı. Orada ki kadının, topallayan adamın, o küçücük çocuğun gözlerinden, yürüyüşünden, sesinden anladı artık. Sarıp sarmalanmaya herkesten daha çok ihtiyaçları olduğunu bildi. Nasılsın diye sormanın bile bir edebi olduğunu hissediyordu artık. Uzattığı eli bile daha sessiz uzatmalıydı.

Bazen incindi, bazen kırıldı , büküldü ama çocuklarıyla birlikte yeniden büyüdü sanki. Elleri, ayakları, saçı, boyu, kilosu aynıydı ama gözleri başka baktı, kulakları duyulmayanı duydu, kalbi bir başka hissetmeye başladı artık.

Biraz da duyarsızlaştı aslında. “Ölüm var gerisi boş” cümlesini iliklerine kadar hissetmişti çünkü. Korkuları değişti. Özgürlük anlayışı değişti. Hassasiyetleri değişti. Öyle elalem ne der diye yaşamayı bıraktı, maddi telaşı bitti, sıkı sıkı tutunduğu tek gerçek çocukları ve meslek edindiği öğretmenliğiydi şimdi. Öyle temiz bir gelecek hazırladı ki evlatlarına yıllar sonra anneleriyle iftihar edecekleri muhakkaktı. Fakat o koku hiç gitmedi o evden. Artık “falankes vefat etti” deki acıyı biliyorlardı. Allah rahmet eylesinden çok daha fazlasıydı artık ölüm onlar için. Oysaki hiç gelmeyecek gibi yaşıyorlardı. Sanki ölüm hep başkasına fatiha okuyacak kadardı.”

Bir gün herkes ölüm kokuyor…

Kimisi bir günlük taziye evinde, kimisi bir ömür sancısını hissedeceği sandalyesinde. Hem bedeninin hem de kalbinin o eve ne kadar yakın olduğuyla alakalı bir gerçek bu.

Çünkü her ölüm kendi duvarları arasında kalmayı seçmişti.

Ve ebedi saadet ancak ölümün kollarında can buluyordu.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?