SONSUZLUK MU İSTİYORSUN?

Yayınlama: 18.09.2024
Düzenleme: 17.09.2024 15:44
A+
A-

Nedir Hayat?

Tılsım mıdır, sırrı nedir?

Nasıl çözülür bu Muamma?

Karanlık bir ovaya Güneşin doğuşu gibi geliverir.

Nereden gelir?

Topraktan minicik bir yaprağın çıkıvermesi gibi sürpriz yapar.

Nasıl gelir, nereden yetişir bu hayat?

Hayat nedir bilemeyiz.

Bunun cevabı bizde değil; bizim gibilerde de bulunmaz…

 

Yolcu mudur, yoksa yolculuk mudur hayat?

Bir hücreden insana yolculuk mudur mesela?

Veya eğri büğrü bir tırtıldan nazlı bir kelebeğe…

Ya da bir tohumdan ağaca giden bir yolcu mudur?

Nasıl harika bir yolculuktur bu böyle?

Belirsizlikler içinde kim buldurur yolunu hayata?

Şaşırmadan ulaşır maksuda, goncadan güle usul usul…

Ne güzel yol, ne güzel yolcudur bu!…

 

Mademki geliyor, gelince güldürüyor; ışık mıdır hayat?

Girdiği beden aydınlanıyor, görüyor, görülüyor.

Beden karanlık bir ayna;  ama hayat geldi mi göz kamaştırıyor.

Aynada ışık aranır mı?

Ayna ışık fakiri; beden Hayat fakiri..

Madem geliyor, birisi gönderiyor onu.

Görüyoruz; hayat bizi her şeyle bağlıyor.

Belli ki hayatı veren, yarattığı her şeyle kendisini tanımamızı istiyor.

Bak daha dün, her şeyde bir parçan vardı; ama cansızdın.

Her şeyi bir şey yaptı Rabbin ve sen, sen oldun.

Madem seni sen yaptı, bambaşka yaptı, benzersiz kıldı.

Sen de seni biricik olarak var eden Rabbine, özel bir teşekkür sun…

 

Denilir ki, nimeti görmek yerine, asıl nimetlendirildiğini fark etsen, Mün’im’i bulursun, nimetleri vereni bilirsin.

Sen de şu gezen cenazelere bakma.

Onların kafeslerinde, uçmaya hasret bir kuştur Can…

Onlar ölü madde idiler, tekrar ölecekler.

Hayatı vereni bilmek için kafese değil kuşa bak.

Bak ki; geldi, gidiyor.

O Emir kuludur.

Sen de ebediyet istiyorsan, Allah’a emir kulu ol.

Güneşe dönen ayna ışığa Mazhar olur da; Bâki olan Allah’a yönelen, bekanın cilvelerine Mazhar olmaz mı?

Elbette olur…

Öyleyse yaşamak istiyorsan, hayatta kal!

Ebet ebet diyorsan, Hayatı verenden iste…

Risale-i Nurun Mektubat eserinin 20. mektup 6. kelimede Bediüzzaman Hazretleri; hayatı şöyle tarif eder:

YUHYİ, Yani hayatı veren O’dur. Ve hayatı rızık ile idâme eden de O’dur. Ve levâzımat-ı hayatı (hayatta lazım olan) da ihzar eden yine O’dur. Ve hayatın Âli (yüksek) gayeleri O’na aittir. Ve mühim neticeleri O’na bakar. Yüzde doksan dokuz meyvesi O’nundur. İşte şu kelime, şöyle fâni ve âciz beşere nidâ eder, Müjde verir ve der:

Ey insan! Hayatın ağır tekâlifini omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın fenasını düşünüp, hüzne düşme. Yalnız dünyevi, ehemmiyetsiz meyvelerini görüp, dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme. Belki, o sefine-i vücudundaki hayat makinesi Hayy-ı Kayyum’a aittir. Masarif ve levazımatını (Hayata lazım olan) O  tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve O’na aittir.

Otuzuncu Lemanın 5. Nüktesinde:

Hayat, imanın 6 erkanına bakıp ispat ediyor.

Bu kâinatın en mühim neticesi ve mâyesi ve hikmeti hilkat-i hayattır. Elbette o hakikat-i âliye, bu fani, kısacık, noksan, elemli hayat-ı dünyeviyeye münhasır değildir. Belki, hayatın yirmidokuz hassasıyla mahiyetinin azameti anlaşılan şecere-i hayatın gayesi, neticesi ve o şecerenin azametine layık meyvesi, hayat-ı ebediyedir (ebedi hayattır) ve hayat-ı uhreviyedir.

Netice: Madem Dünyada hayat var; elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını sû-i istîmal etmeyenler, dâr-ı bekâda ve Cennet-i bâkiyede, hayat-ı bâkiyeye Mazhar olacaklardır. Amenna!

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.