GİDEN GELMEZ GELEN GİDER…

Yayınlama: 22.08.2024
Düzenleme: 21.08.2024 16:47
A+
A-

Ahiret, bu dünya hayatının son bulmasından, kıyametin kopmasından dağların uçuşup  denizlerin yanmasından sonra başlayacak yeni bir dönemin ismidir. Oradan buraya gelinmesi için bu yıkılan düzenin yeniden inşası gerekir.

Bu hakikat dersi üzerinde bazıların demagoji yaptıklarını ve “Ahirete gidip gelen var mı ki? Diyerek ahiretin varlığı konusunda kafa karıştırdıklarını görüyoruz.

Bilindiği gibi “ahir”; “sonraki, sonra gelen” demektir.

Ahiret, bu dünya hayatının son bulmasından, kıyametin kopmasından dağların uçuşup denizlerin yanmasından.. Sonra başlayacak yeni bir dönemin ismidir. Oradan buraya gelinmesi için bu yıkılan düzenin yeniden inşası gerekir. Bunun insan takatinin çok ötelerinde olduğunu soru sahibi de çok iyi bilmekte ve inanmadığı bu davayı, insanların zihinlerini bulandırmak için kasıtlı olarak ileri sürmektedir.

Her insan ahiretten dünyaya yeniden dönmeye gücü yetseydi, bu gücünü bu dünyada henüz sağ iken ve iradesi elindeyken kullanırdı.

Mesela, genç ise ihtiyarlamazdı. İhtiyar ise gençliğe geri dönerdi. Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık dönemlerinden birisine geçildi mi artık geriye dönülemiyor. Bu yolculuk insan iradesinin dışında cereyan ediyor.

İhtiyarlıktan sonra, kabir, mahşer ve mizan safhaları gelecek. Bunlara da İnsan ister istemez uğrayacaktır. Kaldı ki, zaten ölümle insanın cüzi iradesi bir bakıma son buluyor. Her şey İlâhî irade ile gerçekleşiyor. İnsan ahirete gittikten sonra, ne dünyaya dönmeyi irade edebilir, ne de buna gücü yeter. Bu açık bir gerçektir. Ancak, söylediğimiz gibi bu gerçeği bilerek saptırmaya çalışıyorlar.

İman, gayb için söz konusudur. Ahiret de görünmediğinden gayba girer.

İmanla küfür arasında bir tercih hakkına sahip olan insan, bu tercihini yanlış kullanarak ahirete iman etmeyebilir. Ama ahiretin olmadığını iddia edemez.

Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi:

“Nefsü’l-emir’de nefiy ispat edilmez. Çünkü ihata lazımdır..”  (Lemalar, 17. Lem’a)

“Hususi bir yere bakmayan ve iman hakikatleri gibi umum kâinata bakan nefiyler, inkârlar, zâtında muhal olmamak şartıyla, ispat edilmez’ diye ehl-i tahkik ittifak edip bir düstur-u esası kabul etmişler.” (Asa-yı Musa, 7. mesele)

Mesela birisi, “Falan evde buzdolabı yok.” diye iddiada bulunsa o evin tamamının gezip görmesi sonunda buzdolabına rastlanmadığı takdirde bu nefiy, yani bu inkârı ispat edilmiş olur.

Aynı şahıs, “Falan şehirde buzdolabı yok.” diye dava etse, bu iddiasını ancak o şehrin tamamını gezip, dolaşıp olmadığını göstererek ispatlayabilir. O şehrin her yerinde buzdolabı olmadığını göstermedikçe bu iddiasını ispat edemez. Yani, bir şeyin olmadığının iddia edildiği bir davada, alan ve zaman  ne kadar büyürse, bu iddianın ispatı o kadar zor olur.

Ahiret de, bu dünyadan sonraki menzil olduğuna göre, “Âhiret yoktur.” denilebilmesi için, kıyamet ve ötesine gidilecek ve ahiretin olmadığı görülüp tekrar dünyaya dönülecektir ki bu inkar ispat edilebilirsin. Bu da muhaldir.

Yani imkansız ve mümkün olmadığına göre “Ahiret yoktur.” Diyemezler. Hakları da yoktur.

Eğer insanın ahiretten dünyaya yeniden dönmeye gücü yetseydi, bu gücünü bu dünyada, henüz sağ iken ve iradesi elindeyken kullanırdı.

Mesela, genç ise, ihtiyarlamazdı. İhtiyar ise, gençliğe geri dönerdi.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.