‘Çözüm’ adıyla halkta bir heyecan yarattılar, ancak Çözümden ne kastettikleri tam olarak açık ve anlaşılır değil.
Eğer maksatları A. Öcalan’la ilgili ve onunla anlaşacaklarsa, onunla görüşmeleri ve pazarlık yapmaları gayet tabiidir.
Eğer Silahlı propagandayı temel alan ve 50 yıldır bunu uygulayan silahlı örgütle ilgiliyse, Örgüt ve elebaşı Öcalan’la görüşmeleri ve anlaşmaları gayet doğaldır.
Ama eğer ‘Kürt meselesi’ gibi bütün bir halkla ilgili mevzular konuşulacaksa, bunun muhatabı bir şahıs ve örgüt olamaz ve olmamalıdır. Meseleye İnsan, Hak ve Adalet çerçevesinde yaklaşılması gerektiği gibi, bu konuyla ilgili derdi ve söyleyeceği olan herkes muhatap alınmalıdır.
Daha önce denenmiş süreçlerden ders alınmalı ve iki taraf da aynı hataları tekrarlamamalıdır. Gaye birbirini alt etmek, yeni mevziler kazanmak olmamalı; bilakis olan sorunları hak ve Adalet üzere çözmek olmalıdır. Bunun için de mümkün mertebe kapsam ve katılımcılar geniş tutulmalı ve farklı sesler dinlenilmelidir.
Çok methettikleri ‘Demokrasi’nin de gereği bu değil midir?
Ve öncelikle Kürtler kendi aralarında diyalog ve hoşgörüyü sağlamalıdırlar. Her toplumda olduğu gibi farklı inanç, fikir ve oluşumların olduğu Kürtler, hiçbir parti ve örgütün mecburu, kölesi ve militanı değildir. Hiç kimse kendini Kürtlerin sahibi ve tek temsilcisi konumunda görmemelidir.
Öncelikle ve özellikle başta Kürt halkına çok büyük zararlar veren ‘Şiddet’ düşüncesinden vazgeçilmelidir. İnancından, siyasi düşüncesinden, partisinden dolayı hiç kimse dışlanmamalı ve tahrik edici sözlerle itham edilmemelidir.
Kan ve gözyaşlarımızın akmasına, fakirliğimize, köylerin boşaltılmasına, insanlarımızın bölgeyi terk etmesine; diyaloğa, hak ve adalet için bir araya gelmemize ve özgürlüğümüze engel teşkil eden şiddet ateşi söndürülmelidir.
Kürtler ancak temel haklarda kendi birlikteliklerini sağlayarak, ortak sesle kendi haklı seslerini duyurmakta ve amaçlarına ulaşmakta başarı sağlayabilirler.
Devlet yöneticileri de elbette silahların susturulması için çabalayacaklar. Ama silah ve pazarlık olmadan da Adaleti sağlamakla mükelleftirler.
Devleti yönetenler olarak ülkedeki Adaleti sağlamak ve vatandaşların sorunlarını çözmekle sorumludurlar. Bir insan ve Müslüman olarak Adaleti sağlama ve mağdurlara yardımcı olmaya çalışma sorumlulukları var.
Allah’ın birer Ayeti olan bütün diller ve insanlar, eşit ve aynı kutsallıktadırlar. Hiçbir dil ve insanın diğerlerinden bir üstünlüğü veya düşüklüğü yoktur. Bu denge bozulmamalı ve hiç birine haksızlık yapılmamalıdır.
Hayat rehberimiz Hz. Muhammed, “Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe, (kamil) iman etmiş olamaz” buyurmaktadır.
Kürtler başka bölgelerden buralara gelmiş göç etmiş misafirler değil. Binlerce yıldır kendi topraklarında yaşayan Kürtlerin de tıpkı Türk, İngiliz, Fransızlar gibi kendi topraklarında kendi İnanç, kültür, Anadil ve bütün değerleriyle özgürce yaşama hakları vardır ve bunu engellemek insanlık suçudur.
İnsan olarak birbirimizin haklarına saygı göstererek barış içinde bir arada yaşayabiliriz.
Kardeş isek, kardeşin gereğini yerine getirmeli ve aynı haklara sahip olmalı, paylaşmalı ve birbirimize yardımcı olmalıyız.
Eğer Müslüman isek, İslam’ın gereği olan Adalet ve Kardeşliği sağlamalıyız.
Hiç kimsenin dilinden, dininden, siyasi düşüncesinden ve partisinden dolayı dışlanmadığı, mağdur edilmediği; şiddet ve partizanlığın terk edileceği; hoşgörü, saygı ve diyalog kapılarının sonuna kadar açılacağı düşüncesinin egemen olması dileğiyle…