“Hayvaniyetten çık, Cismâniyeti bırak, kalp ve ruhun derece-i hayatına gir” (Mesnevî-i Nuriye)
İnsan yıldızlara bakar, güneşi seyreder ama o mekânlara gidemez. Zira bedeni buna engel olmaktadır. O halde beden kaydına girmeyen melekler, bu hayat faaliyetlerini çok rahat ve çok ileri seviyede icra ettikleri gibi ruhu cismine galip gelen büyük zatlarda da bu mana bir başka şekliyle kendini gösterir.
“Ruhu cismâniyetine galip olan evliyanın işleri, fiilleri, sûrat-i ruh mizanıyla cereyan eder.”. (Mesnevî-i Nuriye)
Vefat eden bir insanın ruhu da beden kaydından kurtulduğu için hayatî faaliyetlerinde büyük inkişaf olur.
Kalp ve Ruh âlemimize, cismimizden ve nefsimizden daha fazla önem verdiğimiz takdirde, biz de o manevî derecelere ulaşmanın yoluna girmiş oluruz.
Ruhun tekâmül esasları her zaman aynıdır, değişmez. Ancak, bu asırda çok büyük günahların aleni olarak işlenebilmesi ahlâksızlığın çeşitli mihraklarca kasıtlı olarak teşvik edilmesi cihetiyle, Bediüzzaman Hazretleri bu asırda takvanın ‘üssü-l esas’ olup öncelik kazandığını beyan etmiştir.
Zaten takvada başarılı olamayan insan, Salih amelleri de işleyemez olur. Bunların her ikisi de imana dayanırlar. Yani imanın kemale ermesi nispetinde salih amel de, takva da inkişaf eder. Böylece insanın kalbi ve ruhu cismaniyetine galip gelir.
Elbette, bu manevî terakki’nin de çok dereceleri vardır:
İman denilince altı rüknü birlikte düşünmek gerekiyor. Allah’a tahkiki bir surette iman eden kişi, O’nun huzurunda O’na isyan edemez.
Meleklere tahkiki iman eden kişi, onların her an bütün amellerini kaydettiğini bilir ve günahlardan hassasiyetle çekinir.
Kitaplara ve Peygamberlere tahkiki iman eden kişi, Kur’an’ın bildirdiği ve Allah resulünün (ASM) tarif ve talim ettiği salih amelleri uygulamaya azami derecede dikkat eder. Günah ve isyanlardan da uzak durur.
Ahirete tahkiki iman eden kişi, dünyaya dünya kadar, ahirete de onun kadar önem verir ve işlerini bu şuurla tanzim eder.
Kadere tahkiki iman eden kişi, Cenab-ı Hakk’ın ehl-i Cennet için takdir ettiği yolda hassasiyetle yürür. Cehennem ehlinin yolundan da uzak durmaya çalışır.
Demek ki, imanın kemal’e ermesi nispetinde salih amel de, takva da inkişaf ederler. Böylece insanın kalbi ve ruhu cismâniyetine galip gelir ve manevi terakkîye başlar…