Hepimizin bildiği hikâye…
Ama tekrarında fayda var. Çünkü hayatımızın önemli bir yanına bakıyor.
Bir deve yavrusu, annesine sorar:
“Kirpiklerimiz niçin uzun anne?
“Çölde yürürken gözlerimize kum girmesin diye.”
“Ayaklarımızın tüyleri niçin uzun?”
“Çölde yürürken bizi kumun sıcağından korumak için.”
“Niçin iki hörcüğümüz var anne?”
“Çölde uzun mesafeler yürürken susuzluk çekmemek için onlara su depo ederiz” sonunda yavru deve şöyle der:
“Peki, öyleyse bizim hayvanat bahçesinde ne işimiz var anne?”.
Gel de cevabı ver bakalım.
“Evet, şeytan onları uzun emellerle oyaladı.” diyor Muhammed Suresi’nin 25. ayetinde. İşte hepimizin düşebileceği tehlikelerden biri.
Dünya şampiyonu olan halterciyi hayretle seyrederiz. Bu adam bu kadar kiloyu nasıl kaldırıyor diye. Halbuki yanı başımıza zerrecikler gibi küçücük tohumlar ve çekirdekler, binler haltercinin yapamayacağını yaparak başlarında kocaman ağaçları taşırlar, hayret etmeliyiz.
Ülfet bırakmaz ki görelim. Gaflet izin vermez ki o tohumların BİSMİLLAH sadasını işitelim…
Evet, dünya hayatı hakkında bizi en ziyade aldatan şey, uzun Emeller. Çünkü insanın dünyayı aşan, ötelerine uzanıp giden arzuları vardır. Oysa her gün uyandığımızda bize verilen ömür sadece ve sadece Allah tarafından bilinir. Güneş doğdu diye batana kadar vaktimiz var demek değildir.
Evet, 24 saatlik bir zaman dilimi içerisinde o günü yaşamaya adayız sadece o kadar…
Çok iyi biliyoruz ki, 8 milyar insan arasından her gün 350.000’e yakın kişi öyle düşünüyor iken terhis edilecektir bir gün içerisinde. Bizim de onların arasında olmamamız için hiçbir sebep yok.
Uzun emeller bizi aldatıyor…
Bitmek tükenmek bilmeyen arzuları olan insan, elindeki en kıymetli hazinenin, yaşadığı anın ve günün kıymetini tam bilemiyor. Teorik olarak fani olduğumuzu hepiniz biliyoruz. Fakat yaşayışımıza bakıldığında dünyayı bakî zannedip bu dünya üzerinde bizim de sonsuza kadar sürüp gidecek bir ömrümüz varmış gibi yaşıyoruz.
Fanilikten nasibimiz yok sanki…
BU ZANNIN bize görünürde sağladı fayda nedir?
Ölüm düşüncesini akla getirmeden yaşayıp, dünyanın faniliğinden gelen sıkıntıları hissetmemek olsa gerek.
Bu kuru avuntunun sonuç üzerinden hiçbir etkisi olmayacağı kesin.
Ölüm bir bakarsınız, hiç istenmeyen bir anda yine başa gelmiştir ve gelecektir de.
Dünya ve içindekiler gibi, bizim de faniliğimiz apaçık bir gün yüzümüze vurulu verecek.
İşte o anda dünya dolusu emellerimiz yüz üstü kalmış olacaktır. Her gün bu gerçeğin sayısız örnekleri yaşanır yeryüzünde.
Her an nice insan gerçekleşmemiş emellerini bırakıp gider. Her gün milyonlarca rüya en tatlı yerinden bıçak gibi kesilir. İnsanlar gerçek hayata uyanırlar.
NÂZİÂT Suresi, 46. ayette Rabbimiz der ki “O günü gördüklerinde sanırlar ki dünyada ya bir gece kalmışlardır ya da bir kuşluk vakti.”
İnsanı bu dünyada oyalayan ve gerçek hayat için hazırlanmaktan alıkoyan şeyin uzun emeller olduğunu belirten ayet, bu oyalanmanın şeytan işi olduğunu da bildiriyor bize.
Yaman bir düşman karşısında bulunduğumuzu bize çok açık ve net şekilde hatırlatıyor.
Ancak, bu ayetten dersimizi tam alabilmek için bir gerçeğe dikkat etmek gerekiyor.
Şeytan denildiğinde sadece cin şeytanlarını anlamamalı.
Kur’an bize insan şeytanlardan da bahseder. Onların birbirlerine ilham verdiğini söyle.
İşte uzun emellerle oyalamak söz konusu olduğunda insan şeytanları, cinni şeytanlara külahı ters giydirecek niteliktedir.
Bunu görmek için sıradan bir günümüzde reklamlarla, dizilerle, haberlerle, medyanın iletişim araçlarıyla bizi kuşatan şeyleri şöyle bir hayalimizden geçirmek yeter.
Bunların ortak yönü şu: Hepsi güya bizi mutlu etmek için var.
“Çalışın, çabalayın, olmazsa gırtlağınıza kadar borca batın. Filanca malı mutlaka edinin.” Fakat o kuş hiçbir zaman ele geçmez.
Siz daha o mala kavuşmadan önünüze daha başka hedefler dikilmiştir bile.
Bazen o mutluluk aracı bir çikolata kadar basit, bazen de arsa, villa kadar külfetli olabilir.
Evet, dünya hayatı hakkında bizi en ziyade aldatan şey, uzun emellerdir. Çünkü insanın dünyayı aşan, ötelerine uzanıp giden arzuları vardır.
Bütün bunlar hayatınızda hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde planlanmıştır. Siz zannedersiniz ki düşmanınız yok. Sanki bu planlar sizi tuzağa düşürmek için değil de, siz isteyerek seçiyorsunuz.
Hiç de öyle değildir. Böylelikle her anınız bir şeylerin peşinde harcanır gider. Anlar günlere, günler yıllara dönüşür, yıllar da tükenir. Tükenmeyen bir şey vardır: Emeller… Peygamberimizin (ASM) buyurduğu gibi: “İnsan ihtiyarlasa da iki duygusu genç kalır: Çok kazanma hırsı ile çok yaşama arzusu”
Aslında bu duygular insana, onlarla ebedi bir hayatı istesin diye verilmiştir. Bu kısa dünya hayatında, ebedi hayat için ne kazanabilirse onu kazanmaya çalışmalıdır. Ama bu duygu faniliğin içinde sönmeye yüz tutar. Şeytanların işi ise, ne yapıp yapıp bize ebedi hayatı kazandırmamaya çalışmaktır. Onun için uzun emelleri bir bir dizer insanın önüne. Onlarla oyalansın da ömrünün geçişini anlayamazsın diye.
İşte tekrar baştaki hikayeye dönelim.
Yavru devenin son sorusunu biz de soralım kendimize “Bizim bu dünyada işimiz ve gayemiz ne?”
Cevabı belli: Biz bu dünyada bakî olan bir hayatı kazanmaya gelmişiz. Öyle ise şeytan ve İnsan şeytanlarının bize kuracakları tuzaklara dikkat etmemiz gerek…
Hayret duygusunu yitirmemek, ülfete düşmemek, gaflete saplanmamak kolay değil.
Ama hele bir yola çıkalım.
Elimizde ayetler var, sünnet var, nurlu sözler var, bürhanlar var. Elbette imtihan dünyasında ayak sürçmeler olacak. Ama Allah’ın, kulunu yalnız bırakmadığını hep görecek ve hatırlayacak insan.
Elma ağacından armut çıksaydı hayretimizden ne yapacağımızı şaşırırdık. Ama o yüzlerce elma hiç hayretimizi celp etmez. Acaba elma ağacından elma yapmak sanat değil mi ki hayret edilmiyor? Yoksa elmayı yapmak kolay da armutu yapmak mı zor?
Hayır. Bunun tek sebebi var: Ülfet hastalığı.
Bir horozun yumurtladığını ve o yumurtadan bir civcivin çıktığını duysak inkâr ederdik. Peki acaba horozun yumurtlaması mümkün değil de tavuğun mu mümkün?
Niçin ona da aynı hayretti gösteremiyoruz? Yenildiği vakit son derece lezzetli bir besin, üstüne oturulduğu vakitte canlı bir civcivi çıkarmak gelişigüzel, sıradan bir iş mi?
ALLAH’IM, bizi insi ve cinni şeytanların şerrinden muhafaza eyle. Ülfet hastalığından bizi rahmetinle kurtar. Biz de sorulara doğru cevap verelim.
Diyelim ki: Bu dünyada işimiz ve hedefimiz ne? Bunun doğru cevabını veremezsek, kısır bir döngünün içinde, o hedeften o hedefe koşturulur dururuz.
Her an nice insan gerçekleşmemiş emellerini bırakıp gider. Her gün milyonlarca rüya en tatlı yerinden bıçak gibi kesilir. İnsanlar gerçek hayata uyanırlar.