İktisatlı hayat tarzı, tüketim toplumundan üretim toplumuna geçme fikri belki “fakir bir hayata dönüş” olarak algılanabilir. Oysa fakirlik; gelirin ihtiyaçlara yetmemesi, iktisatlı hayat hareketi ise elindekileri akıllıca sarf etmektir.
Tarihin bütün devirlerinden daha fazla gelir elde edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Fakat gelirimizin yanına bir de giderlerimizi koyduğumuz zaman, gerçek manzara bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. İnsanlık, fakirliği bütün şiddetiyle hissediyor. 21. yüzyılın uygarlığı ihtiyaçlarımızı azaltmak yerine çoğaltıyor.
Önceki yüzyıllara göre fazlasıyla çoğalan gelirlerimiz, tüketim çılgınlığında, gelip geçici ihtiyaçlarımızın beşinde eriyip gidiyor. Kazandığımız para temel ihtiyaçlarımıza yetecek olsa bile lüks eşyalara, aşırı beslenmeye, televizyonla gelen alışveriş tutkusuna, internet alışverişlerinde, kredi kartı borçlarına, sıkça değiştirilen trendlere yetişmiyor.
Yani gelir kaynakları artarken, israf da artıyor, fakirlik de… Kişilerin geliri arttıkça buna paralel giderleri de artıyor. Günümüz şartlarına göre orta halli bir aile yaşantısını gayet normal bir şekilde sürdürürken; aile içindeki çalışanların konumları yükselip, maaşları arttığı zaman, gelirlerindeki artış nedeniyle bir tasarrufa gidilmediğini görüyoruz. Çünkü bu kişiler konumları yükseldiği için hayat standartlarını daha yükseğe çıkarmaları gerektiğini, lüks yaşamın statülerinin gereği olduğunu düşündükleri için; yorucu çalışmalarının karşılıklarını sadece tüketime harcıyorlar. Sonuç olarak yıllarca yoğun çalışmalarının karşılığında, hiçbir birikim ve yatırım yapamayan bu kişiler ev sahibi bile olamayıp, emekli maaşıyla geçinmek zorunda kalabiliyorlar.
Fakirlik irademizin dışında gerçekleşen bir durumdur. İktisatlı yaşam ise; tamamen gönüllü bir tercih, yani irademizin dahilinde olan bir olaydır. İktisatlı yaşam, gerçek ihtiyaçlara para harcayıp, onun dışında lüzumsuz hiçbir şeye harcama yapmamak demektir. Bütün harcamalarımızın alt ve üst sınırını belirleyince, geçici heveslerimizden kaynaklanan alışverişleri kolayca engelleye biliriz.
Dr. Phil Bartle, “Fakirliği engellemek için, harcamaları azaltıp, tasarruf ve yatırımların artırılması gerektiğini öne sürüyor. Bunun da kişisel gayretlerle olabileceğini vurguluyor. Fakirlik gelirin azalmasıyla değil, yaşam tarzının tüketime yönelmesi ile ortaya çıkıyor.
İKTİSATLI HAYAT
*Borçlarımızı azaltıyor.
*Zorunlu ihtiyaçlarımızı, kaynakları en verimli şekilde kullanarak, gelecek nesne daha yaşanabilir bir dünya bırakmamızı sağlar.
*Tasarruf ve yatırımlarımızı çoğaltır.
*Ekonomik faaliyetlerin belli ölçüler çerçevesinde, ama yeterli düzeyde olmasını sağlar. Güzel bir gelecek kurmaya yönelik iş alanlarını teşvik eder.
*İktisat eden maişeyetinde kolaylık ve bereket olur.
AŞIRI TÜKETİME YÖNELİK KARMAŞIK HAYAT MODELİ:
*Borçlarımızı artırıyor.
*Tamamen heveslerimize yönelik ihtiyaçları, kaynakları verimsiz bir şekilde kullanarak israf etmeye yöneltiyor.
*Yatırım ve tasarruflarımızı azaltıyor.
*Ekonomik faaliyetlerin israfla ve istikrarsız bir tarzda gerçekleşmesine sebep oluyor.
*Bu yaşam tarzındaki İş alanlarının, bize güzel ve huzurlu bir gelecek vaat etme özelliği yok.
Şükürsüzlük, kanaatsizlik arttıkça, sahip olduğumuz şeyleri yetersiz görmeye başladık. Aşırı hırsla hep daha fazlasını istememiz ve doyumsuzluğumuz açgözlülüğe dönüştü. Son model arabaya sahip olan kimse, “maddi durumu iyi olmayan birisini kalkındırayım” diye, düşüneceğine bu yıl piyasaya çıkacak olan tren arabaya sahip olma peşine düşmüş durumda…
Tabi ki bu yarışın sonu yok. Bir yerde bu yarışa servetimiz yetmeyecek. Yetse bile tatminsizlik duygusu devam edecek. Bu doyumsuzluk duygusu tüm toplumu sarmaya başladı. Manevi duygu ve düşüncelerden gittikçe uzaklaşan toplum, tatmini maddede aramaya başladı. Lüks sofralarda yemek, atıştırmak en büyük zevk haline gelmeye başladı. Artık bizler yaşamak için değil, yemek için yaşıyoruz.
Sosyal medyanın hayatımıza girmesi toplumumuzu çok derinden etkiledi. Eskiden mahrem olan Özel hayatını sosyal medyada boy boy paylaşır hale geldi. Kim hangi tatil beldesine gitmiş, nerelerde gezmiş, hangi restoranda ne yemiş, hangi alışveriş merkezinde, hatta kiminle kahve içmiş, çok kolay öğrenir olduk. Selfie çekilen yemek masalarında oturan, her yaptığı etkinliği gösteren kişilerin, aslında çok mutlu görünüşlerinin altında pek çok sıkıntıları olduğunu biliyoruz. İnsanlar, kendilerini sanal bir alem içine atıp, dertlerinden kaçmaya çalışıyorlar. Ancak o sofralarda oturamayan, tatile gidemeyen onca insanı olumsuz etkilemenin vebalini alıyorlar. Sağlık sebebiyle gezemeyip, hatta sokağa çıkmayan insanlar bu fotoğrafları gördükçe ne kadar inciniyorlar. Gençler ve çocuklar ise, ailelerini böyle bir hayat yaşama konusunda sıkıştırıp, maddi durumlarına zora sokuyorlar. Bir selfie çekip sosyal medyada paylaşmadan önce, kimlerin hakkına girip, kimleri özendirdiğini, kimlerden ah aldığını düşünmeli insan…
Tabii böyle çılgınca ve israf ederek yaşayanlar bedelini ağır ödüyorlar. Borca bile giriyorlar ve gelirlerinin yetmediğinden şikayet ediyorlar. Sahte bir fakirlik içine giriyorlar. Borç batağına girip borçtan kurtulamıyorlar.
Halbuki iktisatlı yaşamayı tercih edenler, gerekli ve sadece ihtiyacı kadar alışveriş yaptıklarından, yatırım yapmaları da kolay oluyor. Kısa zamanda ev ve araba sahibi olabiliyorlar. Gelirleri çok yüksek olmasa bile bir zengin gibi rahat yaşayabiliyorlar.
Toplumumuzda “iktisatlı yaşayanlar” cimri gibi görülebiliyor. İktisat ile cimrilik farklıdır. İktisatlı insan; her türlü ihtiyacını programlayıp, gerektiği yerde akıllıca para harcayabilen kimsedir. Cimri ise, gerekli ihtiyacını bile almayan, parası çok olduğu halde, harcamayan kimsedir.
Allah cimrileri ve müsrif insanları yani israf edenleri sevmez.
İktisat eden insan, maişetinde yani yaşantısında ferahlık, huzur ve bereket bulur.
Mutlu ve güzel bir hayat yaşar.