Ülkemiz yıllarca ekonomik darboğazlardan geçerken, zaman zaman dış yardımlara ve kredilere ihtiyaç duyduk.
Ancak, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlardan destek almak, sadece finansal şartlara değil, çoğu zaman tarımsal ve ekonomik bağımlılıklar yaratabilecek koşullara da bağlandı.
Bu durum, bir yandan yerli üretimimizi kısıtlarken diğer yandan dışa bağımlılığı teşvik etti.
Özellikle, İsrail gibi ülkelerden getirilen kısır tohumların yaygınlaşmasıyla, çiftçilerimiz kendi tohumlarını ekemez, sürdürülebilir bir üretim sağlayamaz hale geldi.
Bu bağımlılığın ülkemizde sadece tarımsal değil, toplumsal sağlık üzerinde de derin izler bıraktığına bugün tanık oluyoruz.
Örneğin, 1980’li yıllardan bu yana artış gösteren kanser vakaları ve kısırlık gibi sağlık sorunları, birçok uzman tarafından kimyasal ve genetik müdahalelere bağlı tarımsal ürünlerin etkisiyle ilişkilendiriliyor.
Sağlıklı gıdaya ulaşım zorlaştıkça, özellikle genç aileler çocuk sahibi olabilmek için çok yüksek tedavi masraflarıyla karşılaşıyor. Bu sağlık sorunlarının altında yatan nedenlerin sorgulanması, geleceğimiz için artık kaçınılmaz bir sorumluluk.
Ancak, bu oyunu bozmak hâlâ mümkün. Geleceğimizi korumak ve sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için, özümüze yani ata tohumlarımıza dönmemiz gerektiği açık bir gerçek.
Ata tohumu, genetiği değiştirilmemiş, dayanıklı ve sağlıklı besin kaynaklarını yeniden sağlayabilecek potansiyele sahip. Bu tohumlar, yüzlerce yıllık bir mirasla, toprağımıza ve iklimimize uygun şekilde geliştirilmiş. Onlara sahip çıkmak, sadece sağlıklı gıda üretmenin değil, ülkemizin bağımsızlığını korumanın da bir adımıdır.
Bugün ata tohumlarımızı yeniden üretime kazandırmak, aslında yarınımızı inşa etmenin en sağlam yollarından biridir.
Gelecek nesillerimizin sağlıklı, özgür ve üretken bireyler olarak yetişebilmesi için bu doğal ve köklü kaynaklara sahip çıkmalıyız.
Yerli tohumları destekleyen projelerle, tarım politikalarımızı bu yönde şekillendirerek kendi kendimize yeten bir ülke olma yolunda adımlar atmalıyız.
Bu bilinçle, doğal ve sağlıklı bir geleceği inşa edebilmek için hepimize görev düşüyor. Ata tohumlarına yeniden hayat vermek; sağlığımızı, bağımsızlığımızı ve geleceğimizi korumak demektir. Unutmayalım, bugün attığımız her tohum, yarınlarımızı yeşerten kökler olacaktır.
Sonuç olarak, geçmişte yapılan yanlışları geride bırakıp geleceğimizi kurtarmak için ata tohumuna dönmek bir zorunluluk haline gelmiştir.
Yıllarca süren bağımlılık zincirini kırmanın, sağlıklı ve güçlü bir nesil yetiştirmenin yolu, yeniden ata tohumlarımızla toprağı buluşturmakla mümkün olacaktır.