Beyin hücrelerinde çok sınırlı bir kendini yenileme özelliği yaratılmıştır. Beynin bazı bölgelerinde beyin hücreleri çoğalabilir; diğer bölgelerde ise beyin hücreleri normal şartlarda çoğalmazlar. Vücudumuzdaki birçok hücre, örneğin deri hücrelerinde olduğu gibi yenilenme ve çoğalma kabiliyeti ile yaratıldığı halde, beynimize bu özellik neredeyse verilmemiş diyebiliriz.
Beynimiz yaklaşık 86 milyar nöron, yani beyin hücresinden oluşur. Doğumdan ölüme kadar bu hücre sayısında belirgin bir artış olmaz. Hatta yaşlılıkta sayı azalır. Ayrıca her bir nöronun 10.000 nöronla bağlantı kurabildiği düşünüldüğünde, beynimizde yaklaşık 1000 trilyon sinaptik bağlantının kurulduğu tahmin edilmektedir.
Genel olarak beyindeki nöronların sayı olarak fazla değişmediğini bilmemize rağmen, nöroplastisite kuramı beynin çok esnek bir yapıda var edildiğine işaret etmektedir. Nöronlarımızın sayısı artmasa da erişkin yaşlarda bile beynin yapısında kalıcı değişiklikler olabilmektedir. Halbuki daha önceki bilgilerimiz yapısal değişikliklerin sadece çocukluk döneminde olabildiği yönündeydi. Şimdi anlaşıldı ki, beyindeki değişiklikler tek nöron seviyesinde olabildiği gibi, bazen çok daha büyük ölçekte de olabilmektedir.
Mesela, beyin hasarı durumunda hasarı biraz olsun iyileştirmek için beyin korteksinde, yani dış tabakasındaki nöronların bağlantıları yeniden şekillenir. Bazen davranışlar ve çevresel uyarılar gibi sebepler de beyinde değişikliklere yol açar.
Bilim adamları, nöronlarda görülen bu farklılaşmaları iki grupta ele alırlar:
1-Sinaptik plastisite, yani nöronlar arası bağlantılarda değişiklik.
2-Nonsinaptik plastisite, nöronların kendisinde olan değişiklikler.
NÖROPLASTİSİTENİN en önemli sonuçlarından birisi beyin aktivitelerinin başka beyin bölgelerine de transfer edilebilmesidir. Örneğin beynin felç sonucu bazı bölgesel hareket fonksiyonları kaybolabilir. Böyle bir durumda uygun rehabilitasyon tedavileri ile beynin kaybolan bu fonksiyonu başka bir bölgeye transfer olabilir ve felçli uzva hareket kabiliyeti tekrar belirli bir ölçüde kazandırılabilir.
Bu konuyla ilgili ilginç olaylardan birisi “Fantom uzuvlar” konusudur. Kol, bacak gibi uzuvlarını kaybedenlerde sık karşılaşılan bir durumdur bu. Ve hastaların kaybettikleri organlarını hissetmeye devam etmeleri ve hatta o uzuvların ağrılarını bile hissetmeye devam etmeleri anlamına gelir. Bunun sebebi uzuvlar kaybedildiği halde bu uzuvların hareket ve his gibi özelliklerini kontrol eden beynin ilgili bölümünün halen sağlam olmasıdır.
Bu tür hastaları inceleyen bir araştırmada, hastalardan kaybedilen uzuvlarıyla ilgili sanki uzuvları varmış gibi, hayalen de olsa imkansız bazı hareketler yapmaları istendi. Bunu bazılarının başarabildiği görüldü.
Buradan nöroplastisite konusuyla ilgili çok önemli bilgilere ulaşıldı. Beynimiz nöronlar arasındaki milyarlarca bağlantıyı yeniden yapılandırarak birçok değişik duruma ve hasarlara adaptasyon sağlayabilecek özelliklerle yaratılmıştı.
Yine beyindeki nöroplastisite ile ilgili yapılan ilginç araştırmalardan bir kısmı meditasyon konusunda gerçekleştirildi.
Çalışmalar meditasyon ile beynin kortikal yani en dış tabakası ve gri maddesinde değişikliklerin olduğunu gösterdi. 2000 yılında Harvard Üniversitesi’nde yayınlanan bir çalışma uzun süreli meditasyon ile kortikal bölgede kalınlık artışı olduğunu gösterdi. Yaşlandıkça beynimizin gri maddesinin azaldığı düşünüldüğünde, meditasyon gibi pratiklerin beynin gri maddesinin artmasına yol açması, beynin yaşlanma etkisinin azalmasına yol açması yönünde olacağı sanılmakta.
Araştırmacılar meditasyonunun nasıl bu tür değişikliklere yol açtığını da inceliyor. Meditasyon yapanlar her gün belirli bir süre konsantre olarak belirli bir düşünceye, vücudun bazı yerlerine veya nefes alıp verme gibi bazı hareketlerine odaklanır ve aynı kelimeyi sürekli tekrar ederler. Aslında beyin aktivitesi olarak olayı değerlendirdiğimizde durum budur.
2015 yılında yapılan bir araştırmada namaz kılma sırasında beyin aktivitesinde önemli değişiklikler olduğu ABD’li bilim adamları tarafından gösterildi.
Daha önceki bilgilerimiz yapısal değişikliklerin sadece çocukluk döneminde olabildiği idi. Şimdi anlaşıldı ki, beyindeki değişiklikler tek nöron seviyesinde olabildiği gibi bazen çok daha büyük ölçekte de olabilmektedir. Araştırmalar meditasyon ile beynin kortikal yani en dış tabakası ve gri maddesinde değişikliklerin olduğunu gösterdi.
Belki de geçmişteki bazı hak peygamberlerden öğrendikleri bu tür uygulamaları, özü değiştirilmiş de olsa devam ettiren Uzakdoğulular, beyinlerinde oluşan bu olumlu değişikliklerden faydalanmaktalar.
Buna benzer bir beyin pratiği biz Müslümanların konsantre bir şekilde ve huşu ile namaz kılmalarında da vardır. Her gün belirli süreler düzenli şekilde zikir ve ibadet ile meşgul olanlarda benzeri bir deneyim oluşur. Namaz veya zikirle vakit geçiren biz Müslümanlar da çok büyük ihtimal benzeri ve belki de daha ileri seviyede değişiklikleri yaşamaktayız. Ama asıl daha önemli olan bunu Allah için yapmaktayız.
2015 yılında yapılan bir araştırmada namaz kılma sırasında beyin aktivitesinden önemli değişiklikler olduğu ABD’li bilim adamları tarafından gösterildi.
Bu tür araştırmaların çoğunun uzak doğudaki meditasyon, yoga benzeri pratiklerin üzerine yoğunlaşmış olması nedeniyle onlar daha ön plana geçiyor. İslam dini ve uygulamalarıyla ilgili de benzeri araştırmaların yapılması için, Müslüman bilim adamlarına önemli görevler düşüyor.