Türkiye ve Filistin halkları, kökleri çok eskilere dayanan ve tarihi ilişkileri olan iki kardeş millettir. Filistin ve Osmanlı Devleti hakkında meraklı şöyle sorular vardır:
1-Osmanlıların Filistin’de bulunması bir sömürge hareketi miydi, yoksa İslamî hükümlere uygun âdil bir yönetim miydi?
2-Osmanlılar Filistin’e yeterince önem verdiler mi?
3-Filistinliler İtilaf Devletleri ile ittifak yapıp Osmanlılara ihanet etti mi?
4- Filistin halkı kutsal toprakları Yahudilere sattı mı?
SORULAR VE GİZLENEN GERÇEKLER
Şimdi üstteki bu sorulara cevap arayalım:
1516 yanında Mercidabık Savaşı’ndan sonra Osmanlılar Filistin’i yönetimleri altına aldı ve 400 yıldan fazla hizmet ettiler.
Osmanlılar Filistin’e çok sayıda tarihî eseri miras bırakmışlardır. Bu eserler onların Filistin ile ne kadar ilgilendiklerini yansıtır. Osmanlı Devleti gerçekte hilafet olduğu ve aynı zamanda Filistin çok büyük manevi değere sahip ve mukaddes bir şehir olduğu için, Osmanlılar Filistin’e özel bir önem vermişlerdir.
Mesela, Nabulus şehrinde Abdülhamiot han döneminde yapılan Alhark tüneli…
Osmanlıların Suudi Arabistan’a hacıları taşıyan treni bu tünelden geçirdi.
Ayrıca Beytullahim şehrinde Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan 3 tane büyük su havuzundan oluşan bölgeye “Bürek Süleyman” denir. Daha sonra da bu havuzların yanına bir de kale eklenmiş ve bu kaleye “Kala’atül Bürek” ismi verilmiştir. Kale havuza gelen Hacı ve tüccar kervanlarını korurdu.
Bunun yanında Filistin’i süsleyen çok güzel Osmanlı camileri mevcuttur. En meşhuru Cinin’in büyük camisidir.
Osmanlı projeleri camilerle kalmamış, “Elsibayyat Pazarı” gibi günümüze kadar devam eden Osmanlı pazarları canlılığını korumuştur. Hatta adaleti tecelli ettiren Osmanlı mahkemeleri bugüne kadar devam etmiştir. Ramallah şehrinde halen kullanılan adliye, Osmanlı Mahkemesi adıyla çalışmaya devam etmektedir.
SULTAN ABDÜLHAMİT HAN’IN GAYRETLERİ
Osmanlı Devleti’ne hasta adam denildiği zamanlarda bile, 29 Ağustos 1897 yılında Basel’de Theodor Herzi liderliğinde toplanan kongreden çıkan ve Filistin’i Yahudilere özgü bir devlet olarak ilan eden karara, oldukça sert bir tepki verilmiştir.
Üstelik bu bağlamda Sultan Abdülhamid Han Filistin karşılığında 50 milyon sterlin rüşvet teklifini, hatta Osmanlı’nın bütün borçlarının ödenmesini reddetmiştir. Bu teklifte bulunan kişileri de İstanbul’dan kovdurmuş. “Bu domuzu buraya kim getirdi.” diyerek devlet erkanını fırçalamıştır.
FİLİSTİNLİLERE ATILAN İFTİRALAR
Filistinlilerin Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlılara karşı İtilaf devletlerinin yanında durduklarını iddia edenlere deriz ki: o zamanlarda Filistin tamamen Osmanlıların kanadı altında idi. Yani Filistinlilere ait özerk bir bölge yoktu. Filistinlilerin o dönemde herhangi bir askeri varlığı da yoktu. Bu yüzden Filistin’i savunmak Osmanlı ordusunun sorumluluğu altında idi.
Ayrıca Filistinlilerin ilk siyasi ve bölgesel varlığı, Osmanlı Devleti yıkıldıktan neredeyse çeyrek yüzyıldan sonra olmuştur. İddiaların tam aksine Filistinliler, kadınlarının değerli takı ve altınlarını satarak, oradaki Osmanlı askerlerine yardımlar toplayıp, onları desteklemeye çalıştılar.
FİLİSTİNLİLERİN AVRUPA İLE İŞBİRLİĞİ YAPTIĞI YALANDIR
Şu da unutulmamalıdır ki, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından en büyük zararı Filistinliler görmüştür. Özellikle de Amerika ve Avrupa ülkeleri Filistin’de Yahudileri devlet kurmaya teşvik ettiğinde;
Eğer Filistinliler Avrupa ile işbirliği yapsaydı, onlardan topraklarını alıp herhalde Yahudilere vermezlerdi.
FİLİSTİNLİLER YAHUDİLERE TOPRAK SATMADILAR
Ayrıca Yahudiler, dünyanın Filistin’e sempati duymasını ve takdir etmesini önlemek için, onların toprak satmaları söylentilerini de yaydılar.
İşin doğrusu ise, bazı Filistinli gayr-i müslimlerin Lübnan sınırına yakın arazilerini Yahudilere sattıklarıdır. Buna dair belgeler de vardır.
FİLİSTİNLİLERİN İŞGALCİ İSRAİL İLE MÜCADELELERİ
Son olarak Filistinliler, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Yahudilerle yediden fazla savaş yapmışlar, binlerce şehit vermişler, yüz binlerce Müslüman yaralı, sakat ve esir duruma düşmüştür. Bu günlere kadar topraklarında Kudüs’te, El Halil’de, Akka’da ve Gazze’de ablukalara ve katliamlara rağmen kaçmayıp sabır içinde Allah ve vatan için mücadeleye devam etmektedirler.
Bu dönemde Filistin’de yaşanan bu dehşetli acılar, ızdırapla, sıkıntılar ve müthiş zulümler karşısında başta sessiz kalan sözde müslümanlar daha doğrusu bütün insanlik bu yanan ateşe ve zulme dur demeli.
“Edin Besse” demeli. Bu müthiş yangını yüreğinde hissedenler utanmalı ve aralarındaki bütün ayrılıkları bitirmeli. Herkes taşlarını dökmeli. Göstermelik değil dibine kadar amansız, lakinsiz, samimi, sadakatli ve ihlaslı Mü’mine yakışır bir “Ümmet Billiği” kurulmalı. Ümmet adına yaptıklarımız değil Ümmet olarak yaptıklarımız gündemde olmalı. Bütün bayraklar, isimler, filâmalar yerini Kudüs davasına bırakmalı. Her şey Kudüs’ün özgürlüğü, kardeşlerimizin kurtuluşu için adamalı.
Ey kardeşlerim, Ey büyüklerim, Ey ablalarım Ey hocalarım yüreğimiz yanıyorsa bu sese kulak verelim. Yaralara bir nebze merhem olmaya çalışalım. Bizi ayrı düşüren her şeyi tedavi edelim, kökünden kurutalım Enaniyeti ve benliği ve ayrılıkları bırakalım artık. Gelin bir olalım. Ümmet olalım. Adına “Ümmet Platformu” diyerek meydanlara çıkalım. Vakit daraldı artık. Her doğum sancılı olur. Eninde sonunda Allah nurunu tamamlayacaktır. Zafer İslam’ın olacaktır Biiznillah!
Ya Rab: Sen birliğimizi, dirliğimizi, beraberliğimizi, uhuvvetimizi, tesadümüzü arttır. Bizlere güç, kuvvet ver. Cesaret ver. Mücadele azmi ver. Düşmanlarımızın, Siyonistlerin kalbine ümmetin birliğinin korkusunu sal…
Hakiki Mü’min olan Filistinli kardeşlerimizi yerinden, yurdundan edinmiş, kavuşturduğu iki bez parçası ile çadır kurmuş insanları çadırlarıyla beraber diri diri yakmak insanlığa sığar mı?
Bu ne vahşet?
Bu ne barbarlık?
Bu ne zulüm?
Bu ne din düşmanlığı?
Kalleş utanır kalleşliğinden be?
Bir kısmımız uyurken, bir kısmımız şampiyonluk kutlarken, bir kısmımızın zaten umurunda bile değilken, maalesef
Anneleri yaktılar, babaları yaktılar!
Çocukları yaktılar!
Diri diri çocukları yaktılar!
Biz uyurken masum çocukları yaktılar! Bebeleri yaktılar!
Hz. Ali: “Zalim, zulmünde devam ettikçe, zalimin sonu gelmiş demektir.” Sözü inşaallah vuku bulacaktır.
Rabbim; siyonistleri ve destekleyicilerini Kâhhar ismi şerifi hürmetine ankarip Kahr-u perişan eylesin.
Zafer, İslam’ın olacaktır inşallah!